Navigasyon uygulamaları hayatımıza girdiğinden beri “Ben yolu bilirim, navigasyona ihtiyacım yok.” diyenler bile bir köşede kalmış gibi değil mi?
Bu harika küçük yardımcılar sayesinde en kısa yolu bulmak, trafikten kaçmak ve hatta en yakın benzin istasyonunu keşfetmek artık parmaklarımızın ucunda. Fakat bu teknolojik mucizeler bazen şaşırtıcı bir şekilde daha fazla trafik yaratabiliyor.
Haydi bu ironik durumu biraz didikleyelim. İlk bakışta herkes için en hızlı yolu öneren bir uygulamanın, trafik sorunlarını minimize etmesi gerektiğini düşünebilirsiniz. Ancak işin aslı pek de öyle değil. Nasıl mı? Sizi şöyle aşağıya alalım.
Navigasyon uygulamaları, bazen en mantıklı gibi görünen yolları herkese önerdiğinde aslında o yolları da tıka basa doldurabiliyor.
Bir nevi “en kısa yol” birdenbire “en uzun yol” hâline gelebiliyor. Ayrıca akıllı uygulamaların verdiği rota önerileri, bazen sakin mahalle yollarını bile işlek caddelere dönüştürebiliyor. Evet, doğru duydunuz!
Herkes aynı keşfedilmemiş kısa yolu kullanmaya başladığında, o sessiz sakin sokaklar minik otoyollara dönüşebiliyor ve bu durum hem mahalle sakinleri için hem de o yolu kullanmak isteyenler için pek de hoş olmayan sonuçlar doğurabiliyor.
Kullanıcıları en hızlı ve en verimli yoldan varış noktalarına ulaştırmayı amaçlayan navigasyon uygulamaları aslında “akıllı trafik” paradoksu yaratıyor.
Ancak her kullanıcının aynı rotayı izlemesi, yeni trafik sıkışıklıkları yaratıyor. Şimdi düşününce tanıdık geldi değil mi? Özellikle yeni bir şehre gittiğinizde size farklı farklı yollar öneren uygulamalar, âdeta hiçliğin ortasından fırlamış gibi yerlere yönlendiriyor.
Navigasyon uygulamalarının trafik oluşturma konusundaki sinsi rolünü daha iyi anlamak için nasıl çalıştığını biraz olsun kavramakta fayda var.
Uygulamalar, biz sıradan sürücülerden topladığı verilerle (Evet, o anki hızımız ve konumumuz gibi) hangi yolların daha az yoğun olduğunu hesaplıyor. Sonra da bu bilgiyi, yoldaki herkese geri yolluyor. Güzel, pratik, kullanışlı ama işte tam da burada bir tuhaflık başlıyor.
Düşünün, bir sabah işe gitmek üzere yola çıktınız ve uygulama sizi şehrin bilinen en yoğun caddesinden başka bir güzergâha yönlendirdi. “Vay be!” dediniz ve yeni rotanıza saptınız. Ama unutmayın, sizinle aynı anda binlerce kişi de aynı bilgiyi aldı. Ve işte o sessiz sokak, bir anda popüler bir rota hâline geldi.
Bu durum, “tragedy of the commons” (kamusal mülkiyet trajedisi) olarak bilinen bir sosyal olgunun trafik versiyonu gibi bir şey. Herkes kendi çıkarını düşünerek en iyi seçeneği yapmaya çalışınca, sonuçta hepimiz için kötü bir sonuç ortaya çıkıyor.
Şaşırdık desek yalan olur zira bu işte bir terslik olduğu dağ başına yönlendirdiğinden beri belliydi zaten… Yorumlarda düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın!
İlgili içeriklerimize aşağıdan ulaşabilirsiniz: